Vincent van Gogh, döneminde anlaşılamayan ancak daha sonra çalkantılı yaşamının etkisiyle tarihin en bilinen ve takdir edilen ressamlarından biri haline gelen bir sanatçı… Büyük ustanın özel ilgi duyduğu varlıkların ilk sıralarında Zeytin Ağaçları geliyor.
Vincent van Gogh, 1889 yılında çoğunlukla Güney Fransa’da Saint-Rémy-de-Provence’da olmak üzere en az 15 zeytin ağacı tablosu resmetti. Mayıs 1889’dan Mayıs 1890’a kadar kendi isteğiyle Saint Remy’deki bir akıl hastanesinde yaşadı. İzin alıp dışarı çıkabildiğinde zeytin ağaçları, selvi ağaçları ve buğday tarlaları gibi çevresindeki manzaraları resmetti. Van Gogh, doğayla etkileşimde huzur buldu. Zeytin ağacı tabloları serisi 1889’da yapıldığında yoğun bir duygusal çalkantı yaşıyordu.
Zeytin ağacı resimleri, van Gogh için özel bir anlam taşıyordu ve neredeyse bir terapi gibiydi. Resimler hayatı, yaşam döngüsünü ve büyük ressamın inanç krizlerini temsil ediyor. Zeytin hasadında çizdiği resimler, insan ile doğa arasındaki ilişkinin de altını çiziyor.
Kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplardan anlıyoruz ki, Van Gogh ilk çizimlerine başladığında olabildiğince soyutluktan uzak kalmış:
“Az önce beş adet zeytin ağacı tablosu bitirdim… Yaptığım şey sert ve kuru görünüyor olabilir, ancak bunun sebebi zorlu bir çalışma ile kendimi canlandırmaya çalışmam. Soyutlamaların beni yumuşatacağından korkuyorum.”
Ardından yoğun bir etkilenme ve üretim dönemi gelmiş:
“Zeytin ağaçlarının üzerinde ışık ve gökyüzünün etkisi o kadar fazladır ki, bitmeyen konu çeşitliliği sunar. Ben kendi adıma, gökyüzünün tonlarına göre kontrast görüntüler ararım. Bazen ağaç soluk çiçeklerini açtığında ve ortalıkta iri mavi sinekler, zümrüt rengi meyve böcekleri ve sayısızca Ağustos böceği uçuşurken her şey saf maviye gömülür. Daha sonra bronz renkli yapraklar daha olgun tonlar alırken gökyüzü ışıldar, yeşil ve turuncu çizgilerle bezenir. Sonrasında ise, sonbaharda yapraklar olgun bir incirin rengini andıran menekşe tonları alır. Bu menekşe efekti, soluk ışık halosu içindeki bembeyaz güneşe tezat oluşturarak kendini en net şekilde gösterir. Hatta bazen, bir sağanaktan sonra tüm gökyüzünü pembe ve turuncu renkte gördüm, bu da gümüş rengi gri-yeşillere enfes bir değer ve renk katıyordu. Ve tüm bunların arasında, meyve toplayan kadınlar da pembe renkteydi.”
Herkes hayatın anlamını veya farklı sırları başka yerlerde arar. Van Gogh’un zeytin ağaçları arasında aradığı anlaşılıyor:
“Zeytinliklerin hışırtısı içinde çok gizli bir şey var, hem de son derece eski. O kadar güzel ki, resmetmeye cesaret edemeyeceğimiz veya hayal edemeyeceğimiz bir şey.”