1864 doğumlu Camille Claudel, daha henüz çocukken heykeldeki yeteneğiyle ailesinin ve çevresinin dikkatini çekti. Babasının isteği ve desteğiyle, dönemin usta sanatçılarından Alfred Boucher tarafından eğitilmeye ve daha 12 yaşında üstün yaratıcılığını sergilemeye başladı. Paris’e annesi ve kardeşleriyle birlikte taşındığında, derslerine devam etti. Boucher, 1882 yılında Roma’ya gidene kadar onu ziyaret etmeye devam etti ve ardından yerini August Rodin’e bıraktı.
Claudel, kısa süre sonra, Rodin’in en sevdiği öğrencisi haline geldi. 1883’ün başlarında atölyelerine yaptığı bir ziyaretin ardından, ressam Léon Lhermitte, Rodin’e şunları yazdı: Matmazel Claudel’in figürlerini büyük bir beğeniyle inceledim. Bu, eğitiminizin de üzerinde büyük bir övgüyü hak ediyor.
Ancak zamanla, ustanın protejesi olarak anılmak, Claudel’e küçümseyici ve haksız bir yaklaşım olarak geldi. Aynı süreçte Claudel ve Rodin arasındaki duygusal ilişki de hızla gelişti ve on yılı aşkın süren yoğun bir aşk yaşadılar. Bu dönemde ve sonraki yıllarda, hem kişisel hem de profesyonel olarak iç içe geçmiş olan çiftin karmaşık hikayesi, acılar, mutluluklar, hayal kırıklıkları, yoğun bir sevgi ama aynı zamanda ağır kıskançlıklar ile doluydu.
Claudel’in erken dönem eserleri Rodin’in etkisini taşısa da kendini bulması ve ifade etmesi çok kısa sürdü. Kendi şairane dokunuşlarını ve cüretkar yaklaşımlarını hayata geçirdi ve bir anlamda ustasını kısa bir zaman içinde geride bıraktı. Eleştirmen Octave Mirbeau, o dönemde Claudel’i “Eşsiz bir sanat, doğaya karşı bir isyan. Claudel dahi bir kadın” sözleriyle övüyordu.
İki sanatçının tüm yaşamlarını ve ilişkilerini aktarabilmek için koca bir kitap yazmamız gerekebilir. Birbirlerine çok yakın tarihlerdeki iki eserini aktararak, ikisinin ilişkileri ve sanatı üzerine sınırlı bir perspektif sunmak istedik.
L’Abandon: Tutkulu Terk Ediş
1886’da Claudel, Sanskritçe kadim bir şiir olan Sakuntala’dan esinlenerek L’Abandon üzerinde çalışmaya başladı. Bir arkadaşına yazdığı mektupta, “Günde iki modelim var: sabahları bir kadın ve akşamları bir erkek. Sabah yediden akşam yediye kadar düzenli olarak 12 saat çalışıyorum ve eve geldiğimde, ayakta duramıyorum.” sözleriyle adanmışlığını aktardı.
Tamamlanan eser, 1888’de Salon des Artistes Français’de görücüye çıktı. Aldığı eleştiriler ve övgüler olağanüstü oldu.
Idole Eternelle: Mesafeli Aşk
Rodin, Claudel’in yapıtını gördükten sonra, klasik eseri Cehennemin Kapıları üzerinde çalışırken Ebedi İdol’ü de tasarladı. Çok daha büyük bir kompozisyonun parçası olmasına rağmen, Claudel’e yanıt verdiği belliydi. Heykeli oluşturan iki figürü birbirinden bağımsız olarak, Cehennemin Kapıları’nın sağ aralığına yerleştirdi.
Çalışma, kısa sürede Rodin’in en etkileyici eserlerinden biri haline geldi ve talepler üzerine farklı kopyalarını da yaptı. Eleştirmenler tarafından hayranlık ile nezaketin buluştuğu bir heykel olarak görülür. Adamın elleri saygılı bir çekimserlik sembolü olarak arkasına kenetlenmiştir.
Camille Claudel’in bu eserden bir yıl önce tasarladığı L’Abandon ile benzerliklerini görmezden gelmek imkansız. Claudel’in başyapıtı benzer bir kompozisyon kullanır, ancak iki figür, Ebedi İdol’daki gibi duygusal boşluğu tasvir etmez, sevgi dolu bir kucaklaşmayı anlatır. Belki de Idole Eternelle, Rodin’in yakında sonsuza dek reddedeceği uzun süreli aşkına karşı kendi duygularını yansıtıyordu.