Bir dönemin mutlak ve yenilmez gücü Roma İmparatorluğu’na meydan okuyan pek çok kadın liderin adı tarihe altın harflerle yazıldı. Britanya’da Boudicca, Palmyra Kraliçesi Zenobia ve bu iki güçlü figürden çok daha önce, Roma’nın kudretine boyun eğmeyi reddeden Kandake Amanirenas…
Sudan topraklarında, Nil’in yüksek vadilerinde hüküm süren Kush Krallığı’nın tek gözlü kraliçesi, Roma’nın kibirli lejyonlarına unutulmaz bir ders veren ilk kadın liderdir.
M.Ö. 1. yüzyılın sonlarında, Akdeniz dünyası Roma’nın demir pençesi altına girmişti. Roma, yalnızca kendi topraklarını değil, çevresindeki pek çok krallığı da birer uydu devlet haline getirerek genişliyordu. Bunlardan biri olan Ptolemaik Mısır, son hükümdarı Kleopatra’nın Julius Caesar ve ardından Marcus Antonius ile olan siyasi ve kişisel ilişkileri yüzünden Roma iç savaşının girdabına sürüklenmişti.
Octavianus’un (geleceğin Augustus’u) Actium Deniz Muharebesi’nde kazandığı zaferle Mısır, Roma İmparatorluğu’na katıldı. Böylece Roma orduları Nil boyunca güneye ilerleyerek, bugünkü Sudan sınırlarına dayandı.
Bu yeni güney komşularının karşısında, yüzyıllardır bağımsızlığını koruyan bir uygarlık vardı: Kush Krallığı. Başkenti Meroe olan bu devlet, Mısır’ın eski ihtişamının çöküşünden doğmuş, kendine özgü bir kültür ve siyaset anlayışı geliştirmişti.
Başkent Meroë’den hükmeden Kush hükümdarları, yüzyıllardır Nil boyunca zengin ticaret yollarına ve altın kaynaklarına sahipti. Özellikle Nubia bölgesi, hayvanlar, değerli madenler ve egzotik ürünler açısından paha biçilemezdi.
Kush kültüründe kadınlar, devlet yönetiminde her zaman önemli roller üstleniyordu. “Kandake” unvanı, hem kraliçeyi hem de güçlü kraliçe-ana figürünü ifade ediyordu. M.Ö. 25 yılında, Kral Teriteqase’nin ölümünün ardından, onun dul eşi Amanirenas tahta geçti.
Ve tam da o günlerde, Roma’nın Mısır valisi Gaius Petronius, Kush topraklarına göz dikmişti. Sınır çatışmaları zaten başlamıştı, ancak Petronius’un açgözlü seferleri, Amanirenas için bir savaş çağrısından başka bir şey değildi.
Nil Üzerinde Çarpışmalar
Strabon’un kayıtlarına göre, Roma orduları Napata’ya kadar ilerlemişti — Mısır firavunlarının bile nadiren erişebildiği uzak topraklara… Ancak bu saldırgan genişleme Amanirenas’ın sabrını taşırdı. Tek gözünü bir savaşta kaybetmiş olan Kandake, halkını topladı. Ülkesini savunmaya karşı çıkan olmadı. Kadim savaşçıların naraları, Roma’nın kibirli lejyonlarına meydan okuyordu.
Roma birlikleri Arabistan seferi için geçici olarak çekildiğinde, Amanirenas harekete geçti. 30.000 kişilik ordusuyla Asvan, Philae ve Elephantine kentlerini ele geçirdi. Şehirler yağmalandı, Roma askerleri esir alındı ve Kush kuvvetleri El-Dakkeh bölgesine çekilerek büyük savaşın ilk kıvılcımlarını ateşledi.
Petronius, Roma’nın Mısır valisi olarak Amanirenas’ın karşısına çıktı. 10.000 askerle saldırıya geçen Petronius, Qasr Ibrim’i ele geçirip ilerlemeye çalıştı. Fakat Kandake Amanirenas ve halkı, Nil’in kızgın suları ve çölün kavurucu sıcakları altında sarsılmaz bir direniş gösterdi.
Ve mucize gerçekleşti: Kandake Amanirenas, Petronius’u bozguna uğratarak, Roma birliklerini, Kush topraklarının dışına püskürttü. Hatta öyle ki, Roma’nın Mısır’daki bazı güney toprakları bile Kush kontrolüne geçti. Strabon, bu savaşları anlatırken Amanirenas’ı “tek gözünü kaybetmiş erkeksi bir kadın” olarak tanımlar
Barış Antlaşmasıyla Taçlanan Zafer
Bu beklenmedik zafer, Roma’yı masaya oturmaya zorladı. Amanirenas, Samos’a elçiler gönderdi. Augustus — ki o zamanlar dünyanın efendisi sayılıyordu — Amanirenas’ın iradesi karşısında geri adım attı. Vergiler kaldırıldı, sınırlar Kush’un lehine yeniden çizildi. Anlaşma M.Ö. 20’de imzalandı. Kuzey sınır Hiere Sycaminos’ta çizildi ve Kush’un bağımsızlığı resmen tanındı.
Bu zafer yalnızca birkaç yıl sürecek bir ateşkes değil, yüzyıllar boyunca sürecek bir özgürlüğün temeli oldu. Roma İmparatorluğu, Kush Krallığı’na bir daha doğrudan saldırmadı. Kandake Amanirenas’in iradesiyle, Kush güneyde Roma’nın ulaşamadığı özgür topraklardan biri olarak kaldı. İmparator Nero’nun bile yıllar sonra bir işgal planı yaptığı söylense de, hiçbir zaman hayata geçirilmedi. Meroitik uygarlık, Amanirenas’ın torunlarının ellerinde yüzyıllarca daha yaşadı.
Bugün Amanirenas’ın zaferinin somut kanıtlarından biri Meroë’de bulunan, Augustus Caesar’ın bronz heykel başıdır. Heykelin başı koparılmış, tapınağın basamaklarının altına gömülmüştür — böylece her adımda Roma’nın mağlubiyeti hatırlansın diye!
Tarihçi Solange Ashby’ye göre, Kush’ta güçlü kadınlar, hem görkemli bir dişiliği hem de acımasız savaşçılığı bir arada taşırdı: “Buradaki kadınlar gösterişli, dişil ve son derece savaşçı figürlerdir. Şiddet kullanmaktan zerre çekinmezlerdi.