1902’de yaşadığı zirve noktasının ardından George Melies için yavaş ilerleyen ama hiç çıkışı olmayan bir iniş süreci başladı. Filmleri hala çok iyi iş yapıyordu. Ancak karşısında çok büyük paralar yatıran film şirketleri oluşmaya başlamıştı. Melies, her filmini kendi yapmaya çalıştı, tarihin ilk büyük yönetmeninin aynı zamanda tarihin ilk bağımsız sinemacısı olduğunu söylersek pek yanlış olmaz.
Melies, 1904 ve 1905’te daha uzun ve daha masraflı filmler çekti. Büyük film şirketlerinin hızına yetişmeye çalışıyordu. Şirketler her hafta vizyona yeni filmler sokabilmek için büyük yatırımlar yapıyor, ilk mega-stüdyolar kuruluyordu. Filmlerdeki genel kalite düşerken sayı arttı. Melies rakiplerinin karşısında daha sanatsal ve fantastik kalıyordu. Dağıtımda da büyük şirketlere boyun eğmek zorunda kaldığı için artık neredeyse para kazanmadan film yapıyordu. En sonunda finansal sorunlar büyüdü ve 1909’da şirketi “Star Films”in yüzde 25’ini Pathe’ye satmak zorunda kaldı. Masraflarını kısmak zorunda kalan Melies, giderek daha az film çekmeye başladı. 1911’de Le Vitrail Diabolique ve Les Hallucinations du Baron de Munchausen’ı çekti. Baron Münchausen belki de son başyapıtı olacaktı.
Sinemaya yatırdığı para geri dönmüyor, Melies giderek Pathe’ye daha çok borçlanıyor ve en sonunda stüdyosunu şirkete ipotek ettirmek zorunda kalıyordu. Bu yetmiyormuş gibi Pathe’nin sanat yönetmeni Ferdinand Zecca, Melies’in kendisinin yerine geçebileceğini düşünerek filmlerini sabote etti. Sinemanın giderek büyüyen “endüstrisi” Melies’e fazla gelmişti. Buna rağmen inatla parasını harcamaya devam etti ancak en sonunda iflasını açıklamak zorunda kaldı. 1912’de son 4 filmini çekti ve sinema sahnesinden silindi. Bu 4 filmden en ilginci kuşkusuz Kuzey Kutbu’nda geçen A La Conquête Du Pôle’du.
İflas Melies’in hızlı düşüşündeki bir başlangıç oldu. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla maddi sorunları çığ gibi büyüdü. Stüdyosundan kalan aletleri hurdacılara sattı. Fransız Hükümeti filmlerinden bir bölümüne el koydu. Bu filmler yakılarak eritildi ve asker botlarının tabanlarının yapımında kullanıldı. Arada küçük oyunlar sergilediği Robert-Houdin Tiyatrosu bir anayol inşaatı için yıkıldı. 1920’lerde ülkeyi dolaşan, eski filmlerinden parçalar gösteren, sihirbazlık numaraları yapan bir gezgin haline geldi . Eski metresi Charlotte Stephanie Faes’le 1925 yılında evlendi. Charlotte’un Montparnasse Garı’nda küçük bir oyuncakçı dükkanı vardı. Yaşamını burada sürdürmeye başladı. (Hugo, buradaki yaşamından parçaları sinemaya aktarıyor).
1930’ların başında “Cine-Journal” isimli derginin kendisi hakkında yayınladığı bir haberle sinema dünyasının ilgisini yeniden üstüne çekti. Avantgarde sinemanın en önemli isimlerinden Jean-Paul Mauclair kendisinin büyük bir hayranıydı. Filmlerini depolardan buldu, topladı, onardı. Bugün Melies filmlerini hala seyredebiliyorsak bunu Mauclair’e borçluyuz. Fransız hükümeti de Melies’in önemini yeniden kavradı. Sağlık masraflarını karşıladı, iyice yaşlanıp bakımı zorlaştığında huzurevine yatırılmasını sağladı. Melies, 1938’in ocak ayında yılların yorgunluğuna yenik düşerek hayatını kaybetti.
Melies, hep sinema tarihinin ilk ustası olarak hatırlandı. Birçok yönetmen ondan ilham aldıklarını söylerken D.W.Griffith “Her şeyimi ona borçluyum” sözleriyle hayranlığını dile getiriyordu. Popüler kültürde birçok ilki başaran, sinema tarihinde hala esinlenmeleri görülen Melies, 100 yıl sonra bir rock grubunun klibinde yer alacak kadar büyük bir etki bırakabilmişti.