Konuk Yazar: Doğukan Güvercin
Hem bağımsız sinema formuna yakın hem de ticari açıdan gayet tatminkâr filmleri ülkemiz sinemasında görmek pek rastladığımız bir durum değil. Babam ve Oğlum sonrasında aslında tam olarak da bu durumu yaşatıyor bize Çağan Irmak. Dedemin İnsanları melodramdan beslenen hikâyesi ile bu durumdan biraz sıyrılmış olsa da hiç kimse Çağan Irmak filmlerini basit, kurgu mağduru ticari sinema yaftası altına sokamaz. Ya da en azından sokmamalı.
Ardarda gelen projelere şahit olduğumuz bariz üretkenlik dönemini hesaba katarsak, Tamam Mıyız? pek de kısa sayılmayacak bir aranın ardından gelen bir film. Üstelik Çağan Irmak bir sonraki projesinde ne yapacağı önceden belli olan bir yönetmen de değil. Dramı, daha doğrusu hayatı ne kadar çok sevdiğini bilsek de komedi, trajikomedi hatta fantastik hikâyelerle de haşır neşir olduğunu gördük. Dolayısıyla Dedemin İnsanları sonrası Tamam Mıyız? gibi bir filmi pek de bekliyor sayılmazdık.
Yönetmenin bir belirgin özelliği de yüksek gişe yapan bir filmin ardından muhakkak daha az sayıda izleyiciye ulaşan film yapması. Tıpkı Woody Allen’ın tatminkâr bir filmin ardından öncekine oranla vasat bir film çekmesi gibi, bu durum da Çağan Irmak sinemasının bir gerçeği hâline geldi. Neyse ki yüksek gişenin filmin kalitesiyle doğru orantılı olmadığını çok önceden kavradık. Konu gişeye gelmişken yönetmenin en sevdiğim filminin ticari açıdan pek de başarılı sayılmayan Karanlıktakiler olduğunu vurgulamalıyım.
Tamam mıyız? baştan aşağı bir “tutunma” hikâyesi. Dostluğa, umuda, aşka tutunma. Birbirine uzak iki karakterin fantastik sayılabilecek rastlantısı bütün bu tutunma hâlini başlatan unsur. Biri aşkı kendi bedenindeki insanlarda arayan Temmuz, diğeri bedenindeki eksikleri ruhuyla tamamlayan İhsan. Oldukça renkli ve sıradışı kişiliklere sahip bu iki karakter, birbirleriyle tamamlanıp hayatlarındaki uçurum kenarlarından el ele kurtuluyorlar. Sürekli rüyasında gördüğü İhsan’ı şans eseri bulan ve ona yardım edebileceğini düşünen Temmuz, İhsan’ın tek isteğinin ölüm olduğunu öğrenince önce kendi uzaklaşıyor bu gerçekten, sonra da onu ölümden uzaklaştırmaya çalışıyor, yaşayarak. İhsan ise her geçen gün Temmuz’a daha çok bağlanıyor ve sanki bu dünyada bir yeri olmamalıymış gibi daha da çok istiyor ölmeyi.
Deniz Celiloğlu ve Bulut Aras İynemli oldukça güçlü oyunculuklarıyla bu iki karaktere hayat veriyor. Deniz Celiloğlu muzur karakteriyle filmin komedi yükünü taşırken, Bulut Aras İynemli büsbütün bir dramı yükleniyor. Çağan Irmak, daha İhsan rolünü yazarken bile bu rolü Bulut Aras İynemli’ye teklif etmeyi düşünüyormuş ancak Temmuz rolünü bulması pek kolay olmamış. Yalnızca bir bakışı ile Deniz Celiloğlu’nu Temmuz olarak gördüğünü, daha doğrusu onun içinde Temmuz’u gördüğü için bu rolü ona teklif ettiğini bir söyleşisinde belirtiyor. Bu noktada Çağan Irmak’ın kast konusunda bir hayli başarılı olduğunu da vurgulamak gerek zira yalnızca baş karakterler değil, yan roller de her zamanki gibi oldukça başarılı. Sumru Yavrucuk ve Zuhal Gencer yan rollerde deyim yerindeyse döktürüyor. Özellikle Sumru Yavrucuk’u sinema perdesinde görmek büyük bir lütuf.
Sinematografi, Çağan Irmak filmlerinin vazgeçilmez unsurlarından biri ve tam da bu noktada karşımıza bir kez daha Gökhan Tiryaki çıkıyor. Çağan Irmak sinematografisinde herhangi bir filmden rastgele bir sahne bile seçse insan, o sahnenin içinde olmak istiyor sebepsiz yere. Ege’nin hakimiyeti mi, yoksa sinematografinin büyüsü mü bilinmez ancak Gökhan Tiryaki şüphesiz ülkemiz sinemasının en büyük şanslarından biri. Filme dair dikkat çeken unsurlardan biri de müzik. Aytekin Ataş yönetimindeki başarılı tema müziklerinin yanında bir de Sıla – Efe Bahadır ortaklığı ile filmden hemen önce seyirciye sunulan final şarkısı hemen herkesi mutlu etmiş gibi görünüyor.
Sonuç olarak Tamam mıyız? Çağan Irmak filmografinin çerçevesini biraz daha genişleten, “gerçek” bir film olmuş. İzleyen herkese umut veren, bilindik olmasına rağmen eskimemiş hikâyesi ile naif bir film. Can Dostum benzetmelerine karşın şu konunun altını çizmekte fayda var; Tamam mıyız? hikâyesinin temeli ile yönetmenin bir diğer filmi Prensesin Uykusu’nu daha çok andırıyor. Bir insanın kendi ürettiği projesi üzerinden gerçekleştirdiği intihal de (ki böyle bir durum yok tabii ki) kimseyi rahatsız etmeyecektir.
Sağlam oyunculuklar ve naif hikâyesi ile Tamam mıyız? sinemaseverler için güzel bir kaçış noktası.