Tadımız Kaçtı: Sinemada Eleştirmenlik ve Üslup Hakkında

haber

Büyük Bilim-Kurgu üstadı Stanislaw Lem “Dünyada Barış” isimli kitabında dünya tarihi ve uygarlık adına çok doğru bir tespit yapar:

“Eski keşifleri, icatları ilk yapanlar/bulanlar büyük bir üne kavuşurken, kimsenin gastronomik mucitleri düşünmemesi ne büyük haksızlıktır! Dünyanın her yerinde “Meçhul Asker” anıtları dikilirken, hiçbir yerde “Meçhul Şef Aşçı” anıtı bulunmaması ne büyük ayıptır. Binlerce isimsiz kahraman canları pahasına cesur deneylere kalkışırken onları kimsenin alkışlamaması ve hatırlamaması ne acıdır. Zehirli mantarla, zehirsiz mantarı ayırabilmek için ağzına atıp ne olacağını beklemekten çekinmeyen o büyük insanları saygıyla anmalıyız. Amerika’yı keşfettik de ne oldu, zaten bıraksak Amerika kendi kendini keşfederdi, hatta keşfedilmese Amerikasız da yapabilirdik. Ama hıyar turşusuz yapabilir miydik? Unutmayın! Siperden ileri atılan veya kurşuna dizilen bir asker görüntüsü bizi duygulandırırken, hiç kimsenin daha önce yemediği bir meyveyi ilk tadan adamın görüntüsü de aynı saygıyı ve duygu yoğunluğunu hak ediyor”

Bu büyük gastronomik kahramanların alması gereken övgüyü beklemiyoruz elbette… Ama sinema seven, hayatlarında sinemayı önemli bir yere koyan ve cesaret edip yazmaya başlayan insanlar olarak duygularımız aynı…

Yılda binlerce filmin çekildiği günümüzde lezzetli bir filmi bulmak için önümüze geleni ağzımıza atmak zorundayız. Bazılarından aldığımız ilk tat ekşi olsa da “Belki tadı değişir” diye yutana kadar çiğnemeye devam etmek durumundayız. Tadı çekilmez olan hakkında bizi okuyanlara, bizi güvenenlere bilgi vermek ise en önemli görevimiz.

Sinema yazanların kaderi de “Meçhul Gastronomik Kahramanlara” benzer… Zehirli mantarlara, tadı bozuk meyvelere, kötü aşçılara karşı sizleri uyarıp doğru ve tatlı yemeği yemenizi sağlamalarına rağmen onları kimse hatırlamaz.

Türk sinemasının atılım yaptığına inanılan son dönemde oluşan kalabalık, çekilen onlarca film, bir film gastronomisini gerekli kılıyor. Artan AVM’ler sinema salonu enflasyonunu da beraberinde getirdi. Gözbebeğimiz olarak gördüğümüz sinema salonlarını birer birer kaybederken, daha ticari ve kolay tüketilebilir bir sinemaya doğru gidiyoruz.

Bakınız.com’u kurma ve 3 yılı aşan süredir çaba göstererek yaşatma amaçlarımızın başında bu “kolay tüketilebilen” sinemaya karşı çıkmak geliyor. Güldürürken düşündüren, şaşırtırken sevindiren, korkuturken gıdıklayan, ağlatırken bilinçaltımıza işleyen filmler arıyoruz. Ağzımıza atıyor, en ticari sinemada bile “akılda kalıcı ve anlamlı” tatlar arıyoruz.

Ancak son dönem genç türk sinemacılarla, hem bizim sitemiz, hem de kardeş siteler/bloglar arasında yaşananlar ağzımızın tadını bozdu. Herhangi bir film hakkında eleştiri yazmak küfür yemelere, aşağılama çabalarına giden saldırılara yol açtı. Anlamsız ve mesnetsiz suçlamalarla karşılaştık.

Şunu belirtmeliyiz ki, biz suçu hala kendimizde arıyoruz… Belki bu genç sinemacılara duruşumuzu, tavrımızı iyi hissettirememişizdir, ne amaçladığımızı iyi anlatamamışızdır diye düşünüyoruz. Bu yüzden kendimizce bir dosya kaleme aldık. Saldırılara karşı vereceğimiz yanıt bu dosyadır, fazlası değil… Eleştirilerimize karşı celallenen “atarlı” sinemacılara da bu dosyanın bağlantısını göndererek yanıt vermeyi düşünüyoruz…

Bakiniz.com olarak ilk olarak toplanıp düşünmeden tepki verenlere, tepki vermeden önce düşünebilmeleri için öneriler hazırladık: Atarlı Sinemacılara Öneriler

Yazarlarımız Gültekin Turgut, Onur Arslan ve Cem Çelik, eleştiri, eleştiri üslubu ve önemi üzerine görüşlerini paylaştılar: Eleştiri ve Önemi Üzerine

Yazarımız Edip Can Rende, sinemada eleştiriyi, farklı ve çarpıcı örnekler ve türk sineması bağlamında değerlendirdi: Eleştirilerle Büyüyenler, Tahammülsüzlükle Küçülenler

Tagged