Luzern Aslanı (Löwendenkmal), isminden de anlaşılacağı gibi İsviçre’nin Luzern kentinde bulunan, Bertel Thorvaldsen tarafından tasarlanan ve Lukas Ahorn tarafından 1820-1821 yıllarında yontulan bir kaya rölyefidir. Yapılış nedeni bugün bile tartışmalara yol açsa da, görüntüsü ve sanatsal değeri olağanüstüdür.
Anıt, Fransız Devrimi’nin üçüncü yılında kendi ülkelerinden uzakta bir kralı korurken ölen askerler anısına yapılmış. 1792 yılında Tuileries Sarayı’nın devrimciler tarafından basılmasıyla öldürülen İsviçre Muhafızları, ölümcül bir şekilde yaralanan aslan figürüyle temsil edilmiş.
17. yüzyılın başlarından itibaren İsviçre Muhafızları alayı, Fransa Kraliyet Sarayı’nın bir parçası olarak hizmet verir. 6 Ekim 1789’da Kral XVI. Louis, ailesiyle birlikte Versay Sarayı’ndan Paris’teki Tuileries Sarayı’na taşınmak zorunda kalır. 1791 Haziran’ında, krallığa sadık birliklerin toplandığı sınır yakınlarındaki Montmédy’ye kaçmaya çalışır. Ancak, 10 Ağustos 1792’deki ayaklanmada devrimciler sarayı basar. Kraliyet Ailesi, Tuileries’den yasama meclisine sığınmak üzere ayrıldıktan sonra çatışmalar başlar. İsviçre Muhafızları, mühimmatları tükendiğinde teslim olur. Kralın çatışmalar başladıktan yarım saat sonra yazdığı, İsviçrelilere geri çekilme emri veren bir not günümüze ulaşmıştır. Çatışmanın ortasında iletilen bu emir, ancak savunma konumlarının imkansız hale gelmesinden sonra uygulanabilir.
Çatışmalar sırasında Tuileries’yi savunan yaklaşık 760 İsviçre Muhafızı öldürülmüş ya da teslim olduktan sonra katledilmiştir. 20. yüzyılın sonlarında yapılan araştırmalar, bu sayının çok yüksek olabileceğini öne sürüyor. Ek olarak, Eylül Katliamları sırasında yaraları nedeniyle ya da hapis sırasında ölen iki yüz kadar asker olduğu tahmin edilmektedir. Tuileries’den kaçabilen yaklaşık yüz İsviçreli dışında, alayın kurtulan tek birliği, 10 Ağustos’tan birkaç gün önce kralın emriyle tahıl konvoylarına eşlik etmek üzere Normandiya’ya gönderilen 300 kişilik bir birliktir. İsviçreli subayların çoğu katledilmiş olsa da, Tuileries’deki komutanlardan Binbaşı Karl Josef von Bachmann, kırmızı muhafız üniforması içinde Eylül ayında yargılanarak giyotinle idam edildi.
Ayaklanmadan sağ kurtulan İsviçre Muhafızları ile feshedilen İsviçre alaylarından gelen bazı askerler, daha sonra Fransız Cumhuriyeti’nin Devrimci Orduları’na katılmış; diğerleri ise Vendee’de karşı-devrimcilerin yanında yer almıştır. 1817’de İsviçre Federal Hükümeti, alaydan kurtulan 389 askere “Treue und Ehre” (Sadakat ve Onur) madalyası verir.
Karl Pfyffer von Altishofen, İsviçre Muhafızları’nın bir subayı olarak, Ağustos’taki çatışma sırasında Luzern’de izindedir. Fransız Devrimi sırasında İsviçre Muhafızları alayını anlatan bir kitap yazarak İsviçre’deki muhafazakar çevrelerde güçlü bir etki yaratır. Bu büyük etki onu bir anıt yaptırmak için halktan para toplamaya teşvik eder. 1818’de para toplamaya başlayan Pfyffer, ağırlıklı olarak Avrupa Kraliyet ailelerinden bağışları kabul eder. Danimarkalı heykeltıraş Bertel Thorvaldsen’i tasarım için görevlendirerek taş ustası Lukas Ahorn ile Luzern yakınlarındaki eski bir kumtaşı ocağında anıtın yapılması için anlaşır.
Kayaya oyulan ve İsviçre halkının sadakatine ve cesaretine adanan anıtın üzerindeki Latince yazı “Helvetiorum Fidei ac Virtuti” (İsviçrelilerin Cesareti ve Sadakatine) şeklindedir. Ölmekte olan aslan, omzundan bir mızrakla yaralanmış, Fransa monarşisinin arması olan fleur-de-lis’le süslü bir kalkanı pençesiyle korur; yanında ise İsviçre arması taşıyan başka bir kalkan bulunur. Heykelin altındaki yazı, subayların isimlerini ve ölen (DCCLX = 760) ile sağ kalan (CCCL = 350) asker sayısını belirtmektedir. Çalışma 1821 yılında tamamlanmıştır.
Anıt, daha yapılmadan bile siyasi mesajı nedeniyle tartışmalara yol açtı. İsviçre vatandaşlarının yabancı bir monarşi uğruna ölmesini onurlandıran bir anıt yapılmasından rahatsız olanlar da bulunur.
Amerikalı yazar Mark Twain, ölümcül şekilde yaralanmış bir aslan figürünü tasvir eden bu heykeli, “dünyanın en hüzünlü ve dokunaklı taş parçası” olarak nitelendirir:
“Aslan, alçak bir kayalığın dik yüzündeki ininde yatıyor — çünkü kayalığın yaşayan taşına oyulmuştur. Boyutu devasa, duruşu asil. Başını eğmiş, kırık bir mızrak omzuna saplanmış, koruyucu pençesi Fransa’nın zambaklarının üzerinde duruyor. Sarmaşıklar kayalıktan aşağı sarkıyor ve rüzgarda sallanıyor, yukarıdan berrak bir dere süzülerek aşağıdaki bir havuza dökülüyor; havuzun durgun yüzeyinde, nilüferlerin arasında aslanın yansıması görülüyor. Etrafında yeşil ağaçlar ve çimen var. Burası gürültüden, kargaşadan ve karmaşadan uzak, korunaklı, huzur verici bir orman köşesi — ve tüm bunlar uygun, çünkü aslanlar böyle yerlerde ölür, halka açık meydanlarda, süslü demir parmaklıklarla çevrili granit kaideler üzerinde değil. Luzern Aslanı her yerde etkileyici olurdu ama hiçbir yerde burada olduğu kadar etkileyici olmazdı.”