“House M.D.” dizisi sekiz sezon süren bir medikal dramaydı. Enfes karakterler, enfes yönetmenlik ve dahice kaleme alınmış bölümler ve müzikleriyle kendi alanında bir efsane olup çıkmıştı. Tabii bunda (Gogol için söylenen sözü Sherlock’un yaratıcısı için uyarlarsak) Arthur Conan Doyle’un paltosundan çıkan onlarca karakterden birisi olan gıcık, vurdumduymaz, dahi, uyuşturucu/acı müptelası, antisosyal Dr. Gregory House’a (karakter yaratılırken Sherlock’tan yararlanıldığı barizdir) hayat veren etkileyici aktör Hugh Laurie’nin de payı büyüktü. “House M.D.” dizisi zaten adından da anlaşılacağı üzere özel bir hastahanede doktorluk yapan House’a odaklanır. Karakteri ilk bölümden finale kadar ilmek ilmek dokuyan bu dizi, Sherlock romanlarından da bir hayli yararlanır. Adeta Sherlock’u doktora dönüştürür. House’dan nefret etmekle onu sevip ona hayran kalmak arasında gidip geliriz sekiz sezonda. Tıpkı Sherlock’la kurduğumuz sevgi/nefret ilişkisini House’la da kurarız. David Shore ile Bryan Singer’ın yapımcılığını üstlendikleri bu dizi sona erdi ama etkisi devam edecek gibi gözüküyor.
Başlıktan ve bu uzun girişten anlaşılacağı üzere “The Knick” akla hemen “House M.D.” efsanesini getirdi (efsane diyorum ama açıkçası son sezonlarından o denli keyif almadığımı da belirtmek isterim). On bölümden mürekkep ilk sezonunun tamamını Steven Soderbergh’in kotardığı “The Knick”; 1900 yılını fon alır. O dönemde özel bir hastahanede doktorluk yapan Dr. John W. Thackery ırkçı , anti-hümanist, Tanrı’yla kavga edip duran, insanları kurtarmak için ameliyatlarda kullanabileceği aletler tasarlayan, zeki, çekici, ama bir o kadar sinir bozucu birisi. “Thackery”den sonrasında House’ı anlattığımı sandım bir an. Çünkü House da insanlarla geçinemezdi, House da ilaç bağımlısıydı, House da yitirdiklerinin acısını çekmekteydi vs. Dizinin yaratıcıları belli ki “House M.D.”den epey yararlanmışlar. Sadece Thackery, House’ı akla getirmiyor. Merkeze konan hastahane de, House’ın çalıştığı hastahaneyi; Thackery ile Dr. Edward arasındaki ilişki (Thackery zencilerden pek hoşlanmıyor gibi görünüyor), House ile Foreman arasındaki ilişkiyi; Thackery ile hastahanenin sahibi Bayan Robertson arasındaki ilişki, House-Cuddy ilişkisini bir hayli hatırlatıyor.
Ama pek tabii, bir medikal drama çekiyorsanız doktorlar arasındaki sevgi/nefret ilişkilerine, romantizme, intikama odaklanmanız normaldir. Klişedir bunlar. Daha önce “House M.D.” dahil bir sürü medikal dizisinde karşımıza çıkmıştır. “The Knick”in pilot bölümü karakterleriyle ve hastahanesiyle “House M.D.”yi hatırlatıp, hatta “House’ı 1900’e ışınlandırmışlar,” dedirtse de kaliteli bir medikal drama olabileceğini düşündürttü. Yani pilot bölümüyle sınıfı geçmeyi başardı. Steven Soderbergh’in elini korkak alıştırmayıp ameliyatları göstermesi, yani vücudun içerisini gösterebilmesi de doğru bir tercih olmuş. Öte yandan aktör Clive Owen, Thackery rolünde iyi bir performansa imza atacak gibi görünüyor. Önümüzdeki bölümlerde öykü nasıl şekillenir, pilot bölümün kalitesi diğer bölümlere sirayet eder mi, bilemeyiz; ama bu türden dramalardan ve “House M.D.”den hoşlananlara kesinlikle tavsiye ederiz. Kalite devam ettirilirse “House M.D.”nin boşluğunu dolduracak diziye kavuştuk demektir.