Eleştiri ve Önemi Üzerine

haber

Görsel/işitsel işler yapan kimsenin izleyici/dinleyici tepkisine, eleştirisine kayıtsız kalma lüksü yoktur. Bakmamız/dinlememiz için yapılan bir şeyde kusur bulmak bunu dile getirmek izleyen herkesin hakkıdır. O yüzden öncelikle kendi eleştirisini yapmayı bilmeyen, komplo teorileri üretmeyi daha kolay bulan bir zihniyetin elinden kurtulması gerek memleketimizin…
Özeleştirisi gelişmemiş bir millet olarak her alanda suçu başkasında aramaya devam etmeye mahkumuz. Savaşları ancak müttefiklerimiz yenildiği için kaybedebildiğine inanan bir toplumda; kendi kurgusunun, çektiği veya anlattığı öykünün sıradanlığının farkına varma erdemini beklemek çok hayalci bir yaklaşım olur. O yüzden millet olarak beğenmediğimiz bir çok ülkenin; sinemasından söz edebilirken bir türk sinemasından (bir elin parmağını geçmeyen iyi örnekler dışında) bahsedemiyoruz.

Ben kaza veya ciddi referanslar olmadan izlememeye gayret ediyorum. Çünkü bizim filmlerimiz daha sinemanın alfabesinde kaybediyor. Zaten iyi senaryo yok, üstüne üstlük kötü ışık, kötü kurgu, zorlama ve klişe diyaloglar eklenince neden 90 dakikamı bir adamın başarısızlığını, emeklemesini izleyerek geçireyim diyorsun… Kötü işlerin de B sınıfının da bir lezzeti vardır elbette ama bizde kimse 2. sınıf olduğunu kabul etmiyor.

Eski sinemacılar “Avantür çekerdim” diyor ama şimdiki avantürcülerin hepsi birer Yılmaz Güney… Büyük laflar büyük iddialarla ancak yerli dizi tadında çekebiliyoruz… Sinemamızın en pahalı projesi Ridley Scott’un en çok eleştirildiği işlerden birinin kötü benzeri olmaktan öteye geçemezken, en çok izleneni okul tiyatrosu ile skeç arasında bir yerde takılı kalıyor…

Arada iyi şeyler var ama bu kadar deneme – yanılmaya Türk sinemasının ne bütçesi ne zamanı var… ve elbette izleyicinin de tahammülü… Eğer Kültür Bakanlığından para almadan film çekilemeyen bir ülkede yaşıyorsak kimsenin vergilerimizi birilerinin sinema eğitimlerine amatör heyecanlarına ve öğrenci filmlerinden aşağı işlerine harcamalarına izin veremeyiz. O yüzden her bireyin eleştirme hakkı saklıdır… Bundan sıkılanlara, rahatsız olanlara tek tavsiyem gelişen teknoloji sayesinde dijital kameralarla kendi filmlerini çekip evlerinin salonlarında izlemeleri olacaktır. Ayrıca youtube benzeri sitelerden de halkla paylaşmalarında da bir sakınca yok bence… Bir sürü iyi şeyi izleme şansı bulunamayan bir ülkede sinema salonlarını işgal etmelerine ise izin verilemez… (Gültekin Turgut)

Eleştiriden hoşlanmamayı anlayabilirim. Kendi adıma düşündüğümde, bir işe inandıysam; daha doğrusu o işi neden yapmam gerektiğini gerekçelendirip gerektiğinde dünyayı bile karşıma almayı göze aldıysam, eleştiri geldiğinde önce şunu yaparım: Neyi, hangi amaçla, hangi yolla yaptığımı anlatırım. Ben anlatırım, karşımdaki beni anlar veya anlamaz; ben onu anlarım veya anlamam; mesele bu değil. Hiç anlaşamadığımız yerde gerekirse yine carlarım küfrederim. Ama önce bir anlatırım. Hem kendime, hem dünyaya anlatırım. Bu; benim, kendi inancımla olan ve aslında her gün tekrar tekrar yaşamam gereken sınavım ve mücadelemdir. Bunlar tabii ki, ideal – ya da ideale yakın- bir dünyada, yaptığı işlerin içeriklerinin olduğu insanların davranış biçimi olabilir ancak. Karşımızdaki gibi, kafasına vurduğundan içinden ses gelen insanlardan içerik beklemek; üzülerek söylüyorum ki, bizim ahmaklığımız sanırım diye düşünmeye başladım. (Onur Aslan)

Kendi değeri olmayan bir insan başkalarının değerini hiçbir zaman çekemez’ demiş Francis Bacon. Doğru da demiş. Çünkü kişi kendi yarattığı şeyin değerine öyle kaptırır ki kendini, hiç bir eleştriye açık olamaz. Kendi değerinin olmadığına inanan biri de, yaptığı, yarattığı şey ile kendini göstermeye çalışır. Bu yüzden her yapılan eleştriyi sanatına değil şahsına yapılmış gibi görür. Bu tarz insanların sanat duygusu taşıdığından şüpheliyim her zaman.
Çünkü her yapılan olumlu ya da olumsuz eleştiri,bir başkasının gözünden kendini tartmaktır,görmektir. (Cem Çelik)

Tagged